Welcome to Our Website

Ölümsüz aşkın şehri Verona

Verona’ya girişim biraz heyecanlı oluyor… Dolomitler’de yakalandığım tipiyi sağ salim atlatıyorum ama yolda sağanak yağmura ve doluya yakalanıyorum. Silecekler hiçbir işe yaramıyor. 2 saatlik yolu neredeyse 4 saatte tamamlıyorum. ‘Fazla turistik, ‘Romeo ve Juliet’ten dolayı abartılıyor mu’ derken adım atar atmaz önyargılarımı yok eden, âşık olacağım bir şehir çıkıyor karşıma. Verona, Venedik ve Milano’nun tam ortasında, küçücük…
Bu şehri bu kadar meşhur yapan Shakespeare’in ‘Romeo ve Juliet’inin burada geçiyor olması. Ancak sırf Juliet’in evini görmek için gitmek şehre haksızlık. Roma, Venedik gibi ünlü değilse bile bir İtalya şehrinden beklediğiniz her şeyi sunuyor Verona; harika mimari, tarih, sımsıcak sokaklar, kaliteli yeme-içme. Rastgele girdiğim sokakların bile hepsi birbirinden güzel. Verona, 1117 yılında yaşadığı büyük depremle yerle bir olmuş ancak depremden sonra Romanesk mimariyle yeniden inşa edilmiş. Bu dokusunu hâlâ koruyor.

Latte isterken dikkat!

Avrupa şehirlerini bahar aylarında gezmeyi daha çok seviyorum. Hava ne sıcak ne soğuk; şehir hem canlı hem de turist kalabalığından uzak. Sabah odamın yeşil panjurlu penceresinden şehrin renkli evlerine karşı gözlerimi açıyorum. Eski şehir bölgesinde kalarak doğru seçim yapmışım. Önce meşhur meydanı Piazza delle Erbe’ye gidiyorum.

Sabahın erken saatleri, yerliler meydanda kuracakları pazarın telaşı içindeler. Ben de pötikare kırmızı örtülü bir masada sabah kahvemi yudumlayarak etrafı seyrediyorum. Kahve deyince çıktığım her seyahatte iyi kahvecileri bulmayı ve gittiğim ülkenin kahve kültürünü tanımayı kendime görev ediniyorum. İtalya espresso’nun anavatanı. Bu ülkede kötü kahve içme ihtimaliniz pek yok. Sabah sabah espresso sert geldiğinden ‘cafe latte’ diyerek sütlü kahve sipariş ediyorum. Başında ‘cafe’ demeyi unutmuyorum çünkü Roma’da bir kahveciye girip ‘latte’ istediğimde önüme sadece süt gelmişti. İtalyanlar gibi davranmak isterseniz espresso’nuzu ayakta, iki-üç yudumda içip ‘ciao’ diyerek mekândan ayrılmanız gerek.

Meydandaki Lamberti Kulesi harika şehir manzarası sunuyor. Kulenin tepesine varmak için soluk soluğa çıktığınız onca basamağa değiyor. Şehrin her bir yapısını fotoğraflamak istiyorum. Hepsi muhteşem mimariye sahip, renkleri muazzam.

Şehir hem yürüyerek hem de bisikletle gezmek için çok ideal. Ben her ikisini de yapıyorum. Verona’da öyle sayısız gezilecek yer yok. Ama öyle güzel ki adımlayacağınız her bir sokağından inanılmaz keyif alıyorsunuz. Sadece sokaklarında dolaşmak bile şehrin büyüsüne kapılmak için yeterli.

Sıra geldi Juliet’in dillere destan evi Casa di Giulietta’ya. Shakespeare’in hayali karakterlerinin böyle somut bir evinin olması ve tüm dünyadan her yıl yüz binlerce ziyaretçi çekmesi inanılmaz. Romeo’nun Juliet’e aşkını ilan ettiği meşhur balkonun aslında evin orijinalinde olmadığını öğreniyorum, sonradan eklenmiş. Evin bahçesinde Juliet’in heykeli var. Bana biraz uydurma geldi ama heykelin sağ göğsünü tutarsanız şans getiriyormuş. Bahçeye ücretsiz girilebiliyor ancak evin içini gezmek için bilet almanız gerekli.

Dört katlı evde Juliet’in yatak ve kıyafetlerinin sergilendiği oda en ilgi çekici bölümlerden. Evde bir de not yazacağınız defter var. Deftere Shakespeare’den bir alıntı bırakıyorum: “Öğret bana, nasıl unutulur düşünmek?”

Evden sonra şehrin bir başka ünlü meydanı Piazza Bra’ya yürüyorum. Burada Verona’nın simgelerinden Arena di Verona var. Arena, Roma’daki Kolezyum’dan biraz daha küçük ancak Roma’dakinden daha eski ve sapasağlam ayakta. Burada opera ve benzeri etkinlikler düzenleniyor.

En güzel Rönesans bahçesi

Yine yürüme mesafesindeki bir başka tarihi yapı olan Duomo di Verona’ya gidiyorum. Depremler atlatan katedral birkaç kez yenilenmiş. Verona’nın hareketli bir kültür-sanat yaşamı var. Şehrin görülebilecek bir başka noktası Palazzo della Gran Guardi. Burada çeşitli sergiler düzenleniyor. Yerli halkın Dante Meydanı dediği Piazza dei Signori’yi çevreleyen yapılar çok etkileyici. Şehrin en güzel fotoğraf noktalarından biri, ortaçağdan kalma bir kale olan Castelvecchio. Pietra Köprüsü’ne varınca muazzam bir Verona manzarasıyla karşı karşıya kalıyorum. Şehri kendi telaşsız hızıyla gezerken karşıya geçip Verona’nın diğer kısımlarını da keşfe çıkıyorum. Burada gördüğüm en güzel yer Giusti Bahçeleri. Avrupa’nın en güzel Rönesans bahçelerinden biriymiş. İçinde küçük labirentler var. Rivayete göre labirentin içinde birbirlerini bulabilen çiftler sonsuza dek ayrılmazlarmış.
Verona’ya direkt uçuş yok; ancak Venedik, Milano ya da Bologna’ya uçup buradan araçla ya da trenle geçebilirsiniz. Ben internetten günlüğü 20 euro’ya kiraladığım küçük arabamı Bologna Havalimanı’ndan alıp düştüm yollara. Yaptığım onca yol konforlu ve hesaplı oldu.

At ve eşek eti yeniyor

İtalyan mutfağının her lezzetini seviyorum. Verona’da ilgimi çeken şey at ve eşek eti yemeleri. Osteria denen tipik Verona restoranlarının menüsünde karşıma çıkınca şaşırıyorum. Daha önce Kazakistan’da at etini denemiştim ama tekrar denemek için hevesim yok. Pizza, makarna ve risotto şöleni yaşamak çok daha çekici. Trattoria Al Pompiere, Osteria al Duca, Corte Farina Pizzeria, Aquila Nera şehirde iyi yemekler yiyebileceğiniz restoranlar arasında.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir